ÖYKÜM (KUYRUĞUMU NİYE KESTİNİZ?)


 

 

KUYRUĞUMU NİYE KESTİNİZ ?

 

Beyaz bir dumanın içindeyim. Gece lambaları beyaz. Ayın ışığı da. Belki güneş doğacak birazdan. Bilmiyorum. Kaldırımlar ıslak. Çıplaklığımın üzerine bir pardesü. Beyaz, düğmesiz, kemersiz. Ayaklarım çıplak. Ortalık sessiz. Caddenin ortasında bir ben. Koşmaya çalışıyorum, kaçmaya hatta, ama kimden ? Arkama bakıp bakıp... ayaklarım güçsüz. ebeee sobee yakalandım düştüm dizlerim top sesleri kanın tadı. Arkamda kimse yok bacaklarım kıpırdamıyor İmdaaat imdaa.. Sesim ? çıkmıyor bağıramıyorum. Islağım, Üşüyorum.

Kolum rutubetli yatağımdan düşmüş. Köpeğim boşlukta istemsizce sallanan elimi yalıyor. Köpeğimin burnu ıslak, kuyruğu kesik. Serhat'ı düşünüyorum. Yol arkadaşımı, yoldaşımı. Bunca sene sonra açılan dava dosyasını. Birlikte yaşadığımız kabusları. Acıyla inleyen koridorları. Güneş de doğmamıştır ki daha. Bodrum katının bu küçük penceresinden görünmez güneş. Sahi en son ne zaman gördüm güneşin doğuşunu ? Kalkıyorum. Soğuk terliklerimi giyiyorum. Önce ben yapıyorum çişimi, sonra tasmasıyla çıkıyoruz. Eve işemez benim köpeğim. Sabırlıdır.  Sokaklara alışmış Sezar. Yüce Sezar. Jul Sezar savaşçı Sezar sezaryenin  Sezar'ı annem öldü benim ben doğarken. Karnını yarmışlar da öyle çıkmışım ben de. Ölmüş. Sokakta bulduğumda kuyruğu kesikti bizim Sezar'ın. Kesmişler, işkence etmişler. Derisinin bir kısmı da yanmış, iyileşemiyor. Her şeye rağmen hayatta kalmış. Güçlü, cesur, mücadeleci, bir o kadar güvenilir. Sevgiyle besledik birbirimizi. Komutayı ona verdim. Tasmasını taktığımda nereye isterse, o götürür beni. Ben koydum adını. Kader arkadaşım dedim, aldım getirdim bu rutubet kokulu bodruma. Bir yatak var burada, alaturka tuvaletin yanında da musluk. Masam köşe duvarda. Altı çizili kitaplar, kağıtlar, renkli kalemler var. Marx, Engels, Dostoyevski, Gorki,  Camus,  Flaubert, Zola. Kapının yanında yakılmaktan kurtulan kilitli sandık. Açılmayı bekliyor. Masanın altında mavi battaniye. Kuyruğu kesik Sezar'ın. Burası güvenli, sıcak. Odanın sarı ışığı aydınlatıyor etrafı. Sarı, gün ışığı. Dışarıyı görmen için başını kaldırman gerek. Pencere yüksekte. Kaldırırsan görüsün o telaşlı adımları. Siyah pantolonların altında parlak siyah olur adımlar. Eteğin altında topuklular, tak,tak,tak. Spor pabuçları olanlar özgür, yenilikçi. Hızlıdır adımları pencerenin önünde. Benzemez içerideki ayak seslerine.

 Demir parmaklıkların ardındaki topuk sesleri sert, soğuk.  Ses yaklaşınca anahtarların tıkırtısı. Kapı açılır. Gözlerin bağlanır sonra, Donuna kadar soyarlar. Bilinmeze gidersin yine. Yalınayak, ıslanır ayakların. Vücuduna bağlananları hissedersin.

''Konuuuş... '' diye bağırır içlerinden biri.

''Öldürmedik.''

 ''Adlarını söyle...''

''Biz kimseyi...''

''Siz kimsiniz...''

''Öldürmedik.''

''Söyle gebertirim, konuuuş...''

 Havada hızla dans eden ıslak hortumun şiddeti,kelimeler boşlukta, tabanların acısı, titreme, yanma ile  üşüme arası.Bu böyle sürer gider. Sonra vücuduna bağlanan o şeylerden bir çatırtı gelir. Titrersin. Ağzından salyalar çıka çıka bağırırsın. Saç diplerinden yanık kokusu, tabanların altında tuzun acısı. Kafanı korumak için boşlukta istemsizce sallanan sağ kolunu tutmaya çalışırsın. En çok kafandan korkarsın, zarar görecek diye. Sağ kolun boşlukta, bir aşağı, bir yukarı, boşlukta, belirli aralıklarla, sık sık, aşağı, yukarı, aşağı, yukarı... Gözlerin bağlı diye karanlık zannedersin, elini, gözünü çözerler, karanlığı, göremezsin. Tavandan damlayan suyun şıpırtısını duyarsın floresanların altında. Önüne bir kağıt koyarlar kırık parmaklarının arasına kalem sıkıştırıp. ''İmzalaaaa.!! İmzalamazsın.  Cümlelerin yarım kalır, tamamlayamazsın. İşlemediğin suçu üstlenmezsin. Üzerine geçirdikleri kanlı kıyafetlerinle atıldığın hücrende bir sonraki sorguyu beklersin.

Pencerenin altında ayak sesleri. siyah, bağcıklı, topuklu, parlak, aceleci... Aklımda hep o şiir.

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi ...

Köpeğim boşlukta istemsizce sallanan elimi yalıyor. Köpeğimin burnu ıslak, kuyruğu kesik. Önce ben yapıyorum çişimi, sonra çıkıyoruz. Bugün ilk defa güneşe çıkıyoruz.

Aylardan mayıs olmalı. Her taraf bayraklarla süslenmiş. ''Güneş en güzel bu mevsimde doğar'' derdi babam. Babam doğum günüm Her doğum günü, Tören bayraklar havai fişek Kuşlar, gökyüzü mavi deniz üç fidan ahmet kaya nazlıcan bedirhan ben. Biz üç kişiydik.Tabanların altında tuzunacısıelektrikdemirparmaklıklarözgürlük. Titreme, yanma ile üşüme arası. Koşuşturma azalmış. Gölgemiz uzadıkça uzuyor. Meydanın yanındaki parka gidiyoruz. Banka oturuyorum. Sezar'ın tasmasını açıyorum. Başka köpeklerle oynasın diye. Parktakilerin kuyrukları var, sahiplerinin de. Sahipleri, siyah, parlak, topuklu ayakkabılı. Gözlerimi kapatıyorum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum dayadım sırtımı duvara bu anda ne düşmek dalgalara bu anda ne kavga ne hürriyet ...

Gündüz düşlerimden uyanıp tatlı bir esintiyle kendime geldiğimde Sezar ayaklarımın altında, etrafı seyrediyor. Tasmasını takıyorum. Beyaz pardesümün yakalarını kaldırıyorum. Eve doğru yürüyoruz.

Çimlerin üzerindeki hortum. Ucundan oluk gibi su fışkırırken hızını alamamış, yerinde duramıyor. Bir sağa, bir sola aceleyle vuruyor başını. Çimler suya gömülmüş. Hortum, ıslak, üstüm ıslanıyor, tabanlarım yanıyor sanki, tuzun acısı, acıyı unutmak için koşuyorum. Titreme, yanma ile üşüme arası. Sol elimde Sezar, sağ kolum kafamı koruyor. Boşlukta, sık sık, bir aşağı, bir yukarı, aşağı yukarı, aşağ yuka... Üzerimize düşen bakışlara aldırmadan koşuyoruz...

Evin kapısına vardığımızda eşiğin üzerinde saman rengi bir zarf. Üzeri daktilo ile yazılmış. Gözlerimi kapatıp, derin nefesler alıyorum. Kalp atışlarımın yavaşlamasını beklerken, zarfı açıp açmamak arasında tereddüte düşüyorum. Böyle ne kadar zaman geçiyor bilmiyorum. Titreyen ellerimle işaretli yerden yavaşça yırtıyorum zarfı.

YÜKSEK ÖĞRETİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN,

1980-1984 tarihleri arasında almış olduğunuz kredinin ödenmemiş olmasından dolayı.....

Devlet;  elimde zarf  devlete borç  serhat devlet serhat'a borç ağır ceza mahkeme, kaldığı yerden...

Anahtarımla kapıyı açar açmaz köşedeki masanın altındaki mavi battaniyesine atıyor kendini. Güneş, çarpmış olmalı. Elimi yüzümü yıkayıp masanın başına geçiyor, sarı ışıklı lambayı açıyorum. Sol elime kalemi alıp, yazıyorum. Güneşi, özgürlüğü, maviyi, Barışı, Nazım'ı. Sezar uyudu. Rüya görüyor olmalı. Nefes alıp verirken titriyor. İnlemeyle karışık tatlı bir ses çıkarıyor, benim düşüncelerim dolu dizgin akıp giderken. Sezar belki de rüyasında soruyor ;

- Sahi, benim kuyruğumu niye kestiniz ?                

 

                                                                                    OCAK 2022

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

RUMELİ HAN TÜNELİ

NAKİLBENT SARNICI / NAKKAŞ HAN ALTI

AHMET GÜNEŞTEKİN